14 Ağustos 2009 tarihinde yayınlanan Sansürsüz programında, virüslerin mutasyon geçirmesinin, canlıların evrimle meydana gelemesine delil olduğu yanılgısı gündeme gelmiştir. Katılımcılardan Ender Helvacıoğlu, domuz gribi ve kuş gribi gibi hastalıkların virüslerinin, kendi kendine oluştuğu iddiasına değinmiştir.
Virüsler, bilinen canlı hücrelerinden farklı organizmalardır ve hayatta kalabilmek için mutlaka bir canlı hücresine ihtiyaç duyarlar. Virüsler, organelleri olmayan protein kılıflarından ibarettirler. Virüslerde de DNA ve RNA yapıları mevcuttur ve bu yapılarda zaman zaman mutasyonlar meydana gelir. Virüslerde meydana gelen mutasyonların, diğer canlı hücrelerinde meydana gelen mutasyonlardan farkı, virüslerde meydana gelen mutasyonların çoğunun virüslere bir zarar vermemesidir. Çünkü virüsler, tek başına fonksiyonel bir özelliğe sahip değildirler, işlev gösterebilmeleri için mutlaka bir başka hücreye yerleşip onun imkanlarından faydalanmaları gerekmektedir. Fakat diğer organizmalar için durum farklıdır. Örneğin aynı mutasyonların meydana geldiği bir bakteri hücresi derhal hastalanacak ve ölecektir.
Darwinistler, virüslerde meydana gelen mutasyonları, kendi teorilerine delil göstermeye çabalamaktadırlar. Bunun için tek dayanak noktaları söz konusu mutasyonların virüse zarar vermemesidir. Oysa mutasyonlar ne kadar fazla gerçekleşirse gerçekleşsin, virüsler hiçbir şekilde bir başka canlıya dönüşmemektedirler. Meydana gelen mutasyonlar sonucunda milyonlarca yıldır hiçbir virüste yavaş yavaş organeller oluşmaya başlamamıştır, virüs bir prokaryot hücreye dönüşmemiştir. Virüsler tarih boyunca içinde DNA barındıran protein kılıfları olarak kalmışlardır. Çünkü MUTASYONLAR DNA YAPISINA YENİ BİRŞEY EKLEYEMEZ VE CANLIYA YENİ ÖZELLİKLER KAZANDIRAMAZLAR. Ayrıca virüslerde meydana gelen mutasyonlar, yalnızca belirli bir genetik ortalamanın etrafında dönüp dolaşan kalıtsal dalgalanmalardan ibarettir.
Virüslerle ilgili, programda bahsedilen diğer konu ise, domuz gribi gibi virüs kaynaklı hastalıkların kendiliğinden oluştuğu yanılgısıdır. Domuz gribine yol açan ve insanlara da bulaşabilen A/H1N1 virüsü, kuş gribi, insan gribi ve domuz gribi virüslerinin birleşimiyle oluşmuş bir virüstür. Bu virüsün oluşabilmesi için çok önemli bir şart vardır. A/H1N1 virüsü, ancak domuzların solunum yollarındaki reseptörlerde oluşabilir. Yani domuzların solunum yollarındaki özel reseptörler olmadan, doğada bu virüs kendi kendine oluşamaz. Dolayısıyla Ender Helvacıoğlu’nun bu konuda vermiş olduğu bilgi hatalıdır. Ayrıca A/H1N1 virüsünün bu reseptörlerde oluşması için, yukarıda da saydığımız 3 virüsün yani kuş gribi, domuz gribi ve insan gribi virüslerinin zaten mükemmel şekilde var olmaları gerekir. Dolayısıyla burada hiç yoktan kendi kendine meydana gelen bir yapı yoktur.
Yüce Allah her canlıyı mükemmel olarak yaratmıştır ve canlılar, hiçbir değişime uğramadan tarih boyunca en mükemmel halleriyle var olmuşlardır. Darwinizm’in en büyük açmazı, bu gerçeğin apaçık ortada oluşudur.
EVRİM GERÇEĞİ
1 Ağustos 2013 Perşembe
Darwinistler kendi uydurdukları insanın hayali atasına ısrarla ''maymun'' denmesini istemiyorlar
Darwinistler kendi uydurdukları insanın hayali atasına ısrarla “MAYMUN” denmesini istemiyorlar.
Darwinistlerin insanın hayali atası olarak iddia ettikleri, kendi hayallerindeki uydurma varlıklara biz bundan sonra maymun demeyeceğiz. Uygun görürlerse aşağıdaki isimlerle hitab edeceğiz. Eğer memnun kalmazlarsa bu isimleri de değiştirebiliriz. Ama beğeneceklerini umuyoruz:
| |
HAYALİ FEYMUN
|
HAYALİ TEYMUN
|
| |
HAYALİ PAYMUN
|
HAYALİ VAYMUN
|
| |
HAYALİ RAYMUN
|
HAYALİ SEYMUN
|
Rastgele mutasyonlar canlılığı yok eder, birbiriyle uyumlu organlar meydana getiremezler
Darwinistler, canlıların tesadüfi mutasyonlar sonucu evrimleştiklerini ve kör ve şuursuz mutasyonların şu an yeryüzünde gördüğümüz muhteşem canlı çeşitliliğini meydana getirdiğini iddia ederler.
Bu iddia ciddi bir mantık hezimetidir.
Mutasyonlar, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen kopmalar, bozulmalar ve yer değiştirmelerdir. MUTASYONLAR %99 ORANINDA ORGANİZMAYA ZARAR VERİRLER. %1 oranında etkisizdirler. Herhangi bir organizmaya FAYDA SAĞLAMIŞ HERHANGİ BİR MUTASYON TESPİT EDİLMEMİŞTİR. Dahası,
- Darwinistlerin iddiasına göre, mutasyon, vücudun her yerinde orantılı ve birbirine uyumlu değişiklikler yapmak zorundadır.
- Örneğin evrimcilerin iddiasına göre rastgele mutasyonlarla sağ tarafta iddia ettikleri şekilde kulak oluştuysa, sol tarafta da rastgele mutasyonların aynı simetride aynı şekilde duyan, aynı özelliklere sahip ikinci bir kulağın oluşturması gerekir. Örs, çekiç, üzengi her birinin aynı şekilde mükemmel olarak eşit şekilde meydana gelmesi gerekir.
- Rastgele mutasyonların kalp kapakçıklarını iki tarafta da aynı şekilde oluşturması gerekir. Darwinistlerin iddiasına göre mutlaka mutasyonların bütün kapakçıkları, kulakçıkları eşit uyumda, hatasız, tam yerli yerinde ve aynı anda meydana getirmesi gerekir. Vücudun her bir organında bunun bu şekilde olması gerekir.
- Yoksa büyük çelişkiler olur, bir kulağı ters, bir dişi farklı, tek gözü alnında tek gözü burunda garip yapıların meydana gelmesi gerekir. Canlılıkta böyle bir dengesizlik olmadığına göre, Darwinistlerin iddiasına göre mutasyonların her şeyi simetrik ve uyumlu şekilde meydana getirmesi geremektedir.
- Fakat % 99’u zararlı, %1’i etkisiz mutasyonların faydalı olması; akılcı, uyumlu, simetrik, organları aynı anda meydana getirebilmeleri imkansızdır.
- Mutasyonlar düzgün bir yapıya adeta makinalı tüfekle ateş etmek gibidir. Sağlam bir şeyin üzerine ateş açılması o yapıyı tamamen ortadan kaldırır. Tek bir tanesinin etkisiz kalması veya vücuttaki mevcut bir enfeksiyonu yakarak iyileştirmesi bir şeyi değiştirmemektedir. Organizma zaten kendisine isabet eden 99 mermi ile yerle bir olmuştur.
Pikaia mükemmel bir kambriyen canlısıdır, ara fosil olduğu hakkındaki iddialar aldatmacadır
Pikaia, sahip olduğu çeşitli özellikler nedeniyle, omurgalıların da dahil olduğu Chordata filumuna dahil edilmiştir. Bu filumun Kambriyen'de bilinen ilk temsilcisidir. Canlının ön kısmında bir çift kısa dokungaç bulunmaktadır. Gövde kısmı "S" biçiminde kıvrılabilmeyi sağlayan kalın kas bloklardan oluşmuştur. Kuyruk, yüzgeç şeklinde açılmıştır. Pikaia, yerin hemen üzerinde yüzmektedir. Kaslarını kullanarak kendisini dalgalandırmakta ve bu şekilde hareket etmektedir. Yüzgeçleri hareket ettiren özel bir sisteme de sahip olduğu sanılmaktadır.
Evrimcilerin Beklemedikleri Omurgalılar!
Omurgalılar, bir omurgaya, omur iliğine, kemik veya kıkırdaktan meydana gelen bir iskelete, kafatası içinde korunmuş bir beyne, kapalı bir dolaşım sistemine, iki, üç veya dört odacıktan meydana gelen bir kalbe sahip canlılardır. Balıklar, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler şeklinde beş sınıftan meydana gelirler. Yeryüzünde geniş bir dağılım sergilerler ve bedenlerinde oldukça gelişmiş, kompleks yapılar bulunur.
Evrimci paleontolog Stephen J. Gould'un da kabul ettiği gibi, Darwinist ders kitapları, Kambriyen'de omurgalılara ait herhangi bir kanıt bulunmamış olmasını, özellikle ön plana çıkarıp vurgulamışlardı. Bunu Kambriyen kayalarının sözde Darwin'in evrim teorisini doğrular bir özelliği olarak lanse etmeye çalışmışlardı. Evrimciler, omurgalıların evrimi senaryolarında bir Kambriyen kordalısı olan Pikaia'nın tüm omurgalıların atası olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Ancak bu iddialarının geçersiz olduğunu kısa süre içinde gördüler.
Çin'deki Kambriyen yataklarında sürdürülen kazı çalışmaları, evrimcilerin omurgalılarla ilgili hikayelerini altüst eden sonuçlar ortaya koymuştur. Nanjing Paleontoloji ve Jeoloji Enstitüsü profesörü Jun-Yuan Chen ve ekibince bu kazılarda ortaya çıkarılan Haikouella isimli kordalı; beyin, kalp ve damar sistemi, solungaçlar, notokord ve gelişmiş bir kas yapısına ve muhtemelen bir çift göze sahiptir. Bilim yazarı Fred Heeren, Haikouella bulgusunun, Pikaia ile ilgili evrimci beklentilerin tam zıddı sonuçlar ortaya koyduğunu şöyle anlatır:
Biyolog [Chen] Orta Kambriyen döneminden olan ve daha önceleri dünyanın en eski kordalısı konumuna yükseltilen Pikaia isimli canlının, ilkel bir atası olabilecek bir canlı görmeyi umuyordu. Ancak Chen, Pikaia'nın daha az kompleks bir ataya sahip olduğuna dair kanıt bulmadı, bunun yerine birçok omurgalı karakteristiği sergileyen ve 15 milyon yıl daha yaşlı olan bir kordalı buldu. (Fred Heeren, "A little fish challenges a giant of science", The Boston Globe, 30 Mayıs 2000, s. E1)
Evrimciler böylece on yıllar boyu ders kitaplarında omurgalıların atası olarak lanse ettikleri Pikaia'dan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Çünkü ilk kordalının, çok gelişmiş bir anatomiye sahip olması, üstelikPikaia'dan on beş milyon yıl önce yaşamış olması, evrim teorisinin iddialarını altüst eden bir gerçek olarak karşılarına çıkmıştır. Böylece omurgalıların evrimi senaryosu, bu grubun hayali atasının devre dışı kalmasıyla darbe almıştır. Ancak asıl darbe, Kambriyen döneminde omurgalıların da yaşamış olduğunu gösteren bulgularla gelmiştir.
Söz konusu bulgular, Çin'in Yunnan bölgesinin başkenti olan Kunming yakınlarında Haikou'da bulunan 530 milyon yıl öncesine ait fosilleşmiş bir balığın kalıntılarıydı. Bu kalıntılar, evrimci bilim adamları için gerçek anlamda bir şoktu. Çinli, İngiliz, Fransız ve Japon bilim adamlarının araştırmaları, bu canlının bir omurgalıya ait olduğunu gösteriyordu. Canlının kafası ve omurgası ile ilgili tüm ayrıntılar, fosil kalıntılarından görülebiliyordu. Kafasından çıkan küçük loblar şeklindeki uzantılar, gözler ve muhtemel burunla ilgili keseler, canlının özellikleri ile ilgili çok detaylı bilgiler verebiliyordu.83 Omurgalı özelliği olarak ortaya çıkan pek çok detay, bilim adamlarının tam karşısındaydı. Üstelik de 530 milyon yıl öncesine ait bir fosil örneği üzerinde.
Bu balığın ismi, Haikouichthy'dir. Bilim adamları, söz konusu canlının solungaçları ve miyotomlar adı verilen kaslarının diziliş özellikleri nedeniyle tam olarak bir balık olduğunda hemfikirdirler. Çünkü bu özellikler yalnızca balıklara has özelliklerdir.85 Üstelik, Haikouichthy Kambriyen'e ait tek balık fosili değildir. Chengjiang'da Myllokunmingia isimli bir başka balık fosili de ele geçirilmiştir. Paris'teki Ulusal Doğa Tarihi Müzesi'nden paleontolog Philippe Janvier bunların "kesinlikle omurgalı" olduğunu belirtmekte ve önemlerini şöyle anlatmaktadır:
Bunlar önemli çünkü şu ana kadar omurgalılar yaşamın Big Bang'i dediğimiz, fosil kayıtlarında tüm ana hayvan gruplarının aniden ortaya çıktığı eski ama büyük Kambriyen patlamasında noksandılar. Kesinlikle diyebiliriz ki, bunlar omurgalılardır. (Richard Monastersky, Waking Up to the Dawn of Vertebrates, Science News, Vol. 156, No. 19, 6 Kasım 1999, s. 292)
Evrim teorisi canlıların kademeli bir gelişim ile ortaya çıktığını, dolayısıyla canlılardaki kompleks yapıların ancak hayali evrim sürecinin sonlarında ortaya çıkmasının bekleneceğini iddia eder. Kambriyen kordalısı Haikouella ile Kambriyen balıkları Haikouichthy ve Myllokunmingia, bu açıdan evrim teorisi için çok büyük problem oluşturmuşlardır. Çünkü bu canlılar, kordalıların evrimi senaryosu için gerekli zamandan 15, balıkların evrimi senaryosundan ise tam 50 milyon yıl "eksiltmiş"lerdir. Böylece evrimsel senaryoların başlangıç zamanı, hayvanların ani ortaya çıkış zamanına gelip dayanmış, bu canlıların evrimleştiği öne sürülebilecek süreç sıfırlanmıştır.
John Maynard Smith:
Burgess Shale fosilleri yaklaşık 50 yıldır biliniyordu. Ama son zamanlarda tekrar incelendiler. Kambriyen devrinde çok çeşitli formların bulunduğu ve bunların bazılarının günümüzde var olan her şeyden farklı olarak tamamen temel vücut yapıları ile birbirlerinden ayrıldıkları, bugün açık bir gerçektir. Aynı zamanda, şu anda var olan tüm yapılar, küçük istisnalar dışında Kambriyen'de tam olarak bulunmaktadır. (John Maynard Smith, The Evolution, Cambridge University Press, 2000, s.19)
Eldredge:
Gerçekten de, jeologların, Kambriyen döneminin başı olarak niteledikleri çok çeşitli, çok iyi korunmuş haldeki fosil türlerinin aniden ortaya çıkışları, etkileyici entelektüel bir meydan okumadır. (Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 66)
18 Ekim 1997 tarihli New Scientist dergisindeki yazısında Bob Holmes da Kambriyen gerçeğini şu şekilde tasvir etmiştir:
Camdan gökdelenler, gotik katedraller, Kral George dönemi teraslar, Şinto ibadethaneleri, Victoria tarzı tren istasyonları, Bauhaus'lar, eskimo evleri, Tudor dönemi modelleri... Bütün bu insan hünerleri olan mimari tarzların, 15. yüzyılın ortalarında 35 yıllık bir zaman içinde tasarlandıklarını hayal edin. Günümüz tarihçilerinin, engin yaratıcılık penceresini neyin başardığını anlayabilmek için nasıl büyük bir heves içinde birbirlerini ezip geçtiklerini düşünün. Bu, genel anlamda paleontologların Kambriyen patlaması ile ilgili olarak hissettikleri şeydir.Sadece 35 milyon yıl içinde, evrim için bir göz kırpması kadar sayılacak bir zamanda, hayvan yaşamı, gezegenin daha önce gördüğü ve ondan beri görebileceği her şeyi gölgede bırakan bir keşfin meydana geldiği patlama ile ortaya çıkmıştır. (http://www.newscientist.com/article.ns?id=mg15621045.100)
''Doğal seleksiyon bilinçli seçim yapar'' iddiası, tarihin en büyük aldatmacalarından biridir
- Güçlü olanın doğal şartlarda tehlikelerden korunarak hayatta kalması, zayıf olanların ise ortam şartlarına ve tehlikelere yenik düşerek elenmesi mantığıdır.
- Darwinistler bunu organ ve yapılara indirirler. Mutasyonların oluştuğunu ve mutasyonlar sonucunda faydalı bir yapı ortaya çıktıysa bunun olasılıklar dahilinde diğer başarısız yapılara göre doğal olarak seçileceğini ve bu seçilimler sonucunda doğru yapılarla doğru organların oluşacağını iddia ederler.
- Tesadüf iddiasını bu konuda reddederler. “Mutasyonlar tesadüfi gerçekleşir ama buradaki faydalı sonucu doğal seleksiyon seçer” derler. Pek çok olasılık arasından en faydalı olanı ayırt eder mantığıyla mantıklı bir şey oluyormuş izlenimi vermeye çalışırlar.
Bu iddiayı çürüten noktalar:
- Canlıya fayda getiren, mevcut yapıyı geliştiren herhangi bir mutasyon gerçekleşmesi imkansızdır. Mutasyonların %99’u zararlı, %1’i etkisizdir. Fayda getiren bir mutasyon GÖZLEMLENMEMİŞTİR. Dolayısıyla “doğal seleksiyonun faydalı mutasyonlara göre bir seçim yapabilmesi” imkansızdır.
- Doğal seleksiyon bilinçli bir mekanizma değildir. Gerçekleşen mutasyonlar arasında en doğrusunu seçebilme gibi bir bilinci yoktur.
- Doğal seleksiyon ile en faydalı yapı seçilmiş olsa bile, bu durum hiçbir şekilde o canlıya yepyeni bir yapı ekleyemeyecektir. Hızlı koşan zebralar hayatta kalır, zayıf olanlar av olur, fakat bu durum hiçbir zaman zebraları kaplanlara dönüştürmez.
- Doğal seleksiyonun seçim yaparak önceden belirlenmiş bir plana göre hareket etmesi imkansızdır. Bu doğal seleksiyonda bilinç olduğunu iddia etmektir. Şuursuz rastgele gerçekleşen olaylarda bilincin olduğunu iddia etmek ciddi bir mantık hezimetidir. Fakat Darwinistler, tesadüf iddialarının küçük düşürücü etkisinden kurtulabilmek için, doğal seleksiyonda bir bilinç olduğu izlenimi vermeye çalışmakta ve insanları aldatmaktadırlar.
- Darwinistlerin iddiasına göre, doğal seleksiyon, ortada hiçbir şey yokken göz gibi bir organı planlamalı, onun bütün özelliklerini önceden bilmeli ve bir plan dahilinde HİÇ HATA YAPMADAN en doğru aşamaları en doğru şekilde yerine getirmelidir. Ortaya gören bir göz çıkana kadar hiç hata yapmadan belli bir plan dahilinde hareket etmelidir. Ardı arkasına mükemmel yapılar meydana getirmeli, görüntüyü gören bir beyin var etmeli ve gördüklerini algılayabilecek bir şuur var etmelidir. Ve bunların tümünü aynı anda yapmalıdır. Elbette, şursuz atomların bunu yapabilmeleri imkansızdır. Fakat Darwinistlerin ısrarla savundukları şey tam olarak budur.
Doğal seleksiyon ile ilgili Darwinistlerin itirafları
Charles Darwin:
Teorimle ilgili güçlükler ve itirazlar şöyle sınıflandırılabilir: ... İkincisi; örneğin yapısı ve alışkanlıkları bakımından yarasa olan bir hayvan, çok farklı yapısı ve alışkanlıkları olan başka bir hayvanın değişiklik geçirmesiyle oluşabilir mi? Doğal seleksiyonun bir yandan zürafanın sinek kovmaya yarayan kuyruğu gibi pek az önemli bir organ ve öte yandan, göz gibi şaşılası bir organ türetebildiğine inanabilir miyiz?Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s.186
Kuşları, balıkları, çiçekleri vb. göz kamaştırıcı güzelliği salt doğal seleksiyona borçlu olduğumuza inanmakta güçlük çekiyorum. Dahası, insan bilinci öyle bir düzeneğin ürünü olabilir mi? Nasıl olur da tüm uygarlık nimetlerinin yaratıcısı olan insan beyni; Sokrates, Leonardo da Vinci, Shakespeare, Newton ve Einstein gibileri ölümsüzleştiren yaratıcılık "yaşam savaşımı" denen orman yasasının bize bir armağanı olsun? J. Hawkes, "Nine Tentalizing Mysteries Of Nature," New York Times, no.33, 1957
Dr. Colin Patterson:
Hiç kimse bugüne kadar doğal seleksiyon mekanizmaları yoluyla yeni bir tür üretemedi. Hiç kimse böyle birşeyin yakınına bile yaklaşamamıştır. Colin Patterson, "Cladistics", BBC, Brian Leek ile Röportaj, Peter Franz, 4 Mart 1982
Arthur Koestler:
Günümüzde eğitimli insanlar, Darwin'in gelişigüzel mutasyonlar artı doğal seleksiyonun sihirli formülü sayesinde tüm sorulara cevap bulduğuna inanmayı sürdürmektedirler. Rastgele mutasyonların konu dışı kaldığı ve doğal seleksiyonun bir kısır döngü mantığı haline geldiği gerçeğinden oldukça habersiz bir şekilde. Arthur Koestler, Janus : A Summing Up, Vintage Books, 1978, s. 185
Pierre Paul Grassé:
J. Huxley ve diğer biyologların evrimin doğal seleksiyon mekanizması aracılığı ile işlediği teorisi, demografik gerçeklerin, genotiplerin bölgesel dalgalanmasının ve coğrafi dağılımların bir gözleminden başka birşey değildir. Çoğunlukla ele alınan türler on binlerce sene hiç değişmeden kalmaktadır. Koşullara bağlı olarak meydana gelen dalgalanmalar, genlerin önceden değişmesiyle beraber ele alındığında evrime delil olarak kullanılamaz; bunun en güzel delili de milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramayan yaşayan fosillerdir. (Pierre Paul Grassé, Evolution On Living Organisms: Evidence for a New Theory of Information, Academic Press, Ocak 1978)
Mozaik evrim aldatmacası
- Mozaik evrim vücuttaki her organın farklı zamanlarda, farklı aşamalarla birbirinden bağımsız olarak evrimleştiği iddiasıdır.
İda - Darwinistler bu iddiayı kullanarak “yarı sürüngen yarı kuş bir canlı göremeyiz çünkü organlar dahilinde bir evrimleşme vardır” diyerek ara fosil yokluğuna bir kılıf uydurmak isterler.
- Bu yüzden de mükemmel canlılar üzerindeki küçük detayları evrim delili olarak göstermeye çalışırlar. Örneğin İda, tamamen mükemmel bir lemur fosili olmasına rağmen, Darwinistler günümüz lemurlarında olmayan bükülebilen başparmağı ara fosil olarak göstermişler, bu ve soyu tükenmiş canlıya ait bu tip mükemmel özellikleri kullanarak söz konusu lemurun insanın sözde atası olduğunu iddia etmişlerdir.
Bu iddia şu yüzden geçersizdir:
- İda üzerinden yola çıkacak olursak: Darwinistlerin iddiasına göre, o lemur mükemmel hale gelene kadar her bir organının ayrı zamanlarda mutlaka evrimleşmiş olması gerekmektedir. Evrimleşen bu ara organların olduğu fosiller nerededir?
- Darwinistlerin iddiasına göre bazı organlar evrimleşir bazıları sırasını beklerken, bu canlının yarı primat yarı lemur olduğu bir aşama olması gerekmektedir. Bu aşamalar fosil kayıtlarında nerededir?
- İda, mükemmel görünümünü alana kadar milyarlarca hatta trilyonlarca kere mutasyon geçirmiş olmalıdır. Bu mutasyonların tamamının faydalı olması gerekir. Ama mutasyonların %99’u zararlı, %1’i etkisizdir. Dolayısıyla bu kadar fazla mutasyonun bir araya gelip mutlaka fayda getirecek şekilde organize olması imkansızdır.
- Darwinistlerin iddiasına göre, canlı mükemmel haline gelinceye kadar mutasyonların, canlıya yepyeni yapılar ekliyor olması gerekir ki, bir canlının genetik bilgisine mutasyonların yeni bilgi ekleme imkanı yoktur.
- Ayrıca buna göre, yavaş yavaş gelişen bir organın fonksiyonsuz olduğu süre boyunca neden doğal seleksiyon mekanizması ile ortadan kaldırılmadığı açıklanamamaktadır.
Mozaik evrim iddiası, Darwinist çaresizlikten türetilmiş son derece zavallı bir iddiadır. Darwinistler tarih boyunca ara fosil yokluğuna çeşitli bahaneler bulmaya çalışmış (sıçramalı evrim gibi), fakat bu bahaneler Darwinizm’in ne büyük açmaz içinde olduğunu göstermek dışında bir sonuç getirmemiştir. Şu anda mozaik evrim iddiasının da durumu budur. Darwinistler adını ne koyarlarsa koysunlar, iddia ettikleri türden türe geçişlerin mutlaka ara aşamalarını fosil kayıtlarında bulup getirmeleri şarttır. Eğer getiremiyorlarsa, ki getiremezler, Darwinist aldatmaca ile insanları aldatmaya son vermeli, gerçek bilimsel delillere göre hareket etmelidirler.
Tek bir proteinin sentezindeki muhteşem indirgenemez komplekslik
- Bir hücrenin içindeki tek bir proteini bile yapmak için enzim olarak hareket eden altmış özel protein gereklidir.
- Protein sentezi için gerekli olan bu enzimlerden (proteinlerden) biri bile eksik olsa hücre proteinleri oluşturamaz.
- Bu nedenle protein sentezinde görevli olan proteinler vazgeçilmezdirler, tek bir proteini üretmek için her birinin var olması şarttır ve hep birlikte indirgenemez kompleks bir sistem oluştururlar.
- Dahası bu altmış enzimin aynı anda var olması yeterli değildir, ayrıca hepsinin hücre içince aynı çok küçük bölgede var olmaları gereklidir.
- Hepsinin hücredeki doğru yerde koordine edilmesi ve hedeflendirilmesi şarttır.
- Ayrıca bunun için hücre içindeki bütün organellerin de yerli yerinde ve görevlerini tam olarak yapabiliyor olmaları gerekir. Çünkü protein sentezindeki tüm aşamalarda hücrenin tüm organelleri faaliyet halindedir. Eğer diğer organeller görevlerini tam olarak yerine getirmezlerse, önemli fonksiyonlar gerçekleştirilemeyeceği için protein sentezi de gerçekleştirilemez.
- Tek bir hücrenin içindeki tek bir proteinin bile oluşması, müthiş bir indirgenemez komplekslik sergiler. Ve Darwinistler, tek bir protein için gerçekleşen olayları dahi açıklamaktan acizdirler.
- Acizdirler, çünkü yaratılan tüm alemler, evrendeki dev gezegenlerden tek bir atomun zerresine kadar her biri, Allah’ın üstün Kudretini, muhteşem yaratışını göstermektedir.
Kaynak: William Dembski, Jonathan Wells, How to be an intellectually fulfilled atheist (or not), Intercollegiate Studies Institute, 2008, s. 52
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)